1948 Ermenek doğumluyum. Dört yaşımdaydım babam öldüğünde. Yetim ve yoksul büyüdüm.
İlkokulu bitirdim. Anam beni bir terziye çırak verecekti ki, kıyameti kopardım. “Ben okula gitmek istiyorum” diye tutturdum.
Bir öğretmenimizin evine gittik. Anacığım durumu anlattı. “Okumak istiyorum diyor. Ama ben okutamam. Hiç bir gerlirim yok. Bize bir yol gösterin.” Öğretmenimiz de; “merak etme, ihtiyaçlarını karşılayamasanız bile ilkokulu bitirdiği gibi ortaokulu da bitirir. Sonrasına tekrar bakarız.” Dedi.
Ortaokula böyle başladım.
Ailemizde okur-yazar kimse yoktu. Bu durum beni kamçıladı. Kitap, defter, kalem, giysi gibi eksiklerim sadece ortaokulda değil, yatılı girdiğim öğretmen okulunda da devam etti. Hemen bütün yazılı sınavlarımda düzgünce kestiğim ve çizdiğim harita-metot defterimin sayfalarını kullandım. Kurşun kalemimin iki ucunu da sivriltirdim. Sınav sırasında bir terslik olmasın, diye. Çünkü; kalem açacak bir aracım ve genellikle yedek bir kurşun kalemim de olmazdı.
Okulu iyi bir derece ile bitirdim.
Sınıf öğretmeni olarak 8 yıl çalıştıktan sonra da, Buca Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümü…
Meslek yaşamım ideali aramakla geçti. Bu yüzden 13 kez görev yerim değiştirildi. 10 yıl kadar sürgünlerde ve kötü koşullarda görev yaptım.
Anam 1987 de ölünceye kadar -6 yıl dışında- hep yanımda taşıdım. Zorluklara birlikte katlandık.
Son olarak Anamur İmam-Hatip Lisesinde 6 yıl…
Türkiye’nin geleceğiyle ilgili aydınlık beklentilerim giderek azaldı. Devlet, eğitim politikasıyla da Türkiye cumhuriyetinin temellerine dinamit koyuyordu.
Çalıştığım okulda başlayan başörtüsü sorunu büyüdü. Önceki yıllarda sadece Kuran-ı Kerim derslerinde baş örtüsünün takıldığı, ulusal basında örnek gösterilen bir İmam-Hatip okuluyduk. Ulusal basına bu kez ters açıdan konu olduk. Biz haklıydık. Gelen bakanlık denetmenleri bize karşı bir şey söylemiyorlar ama, işi de örtbas ediyorlardı. Okul yöneticilerini ise “devam edin” diyerek destekliyorlardı.
Emekliliğimi istedim…
1973 yılından bu yana yerel gazetelerde, gazete ve dergilerin okur sayfalarında, sonraları kemalist-ulusalcı internet sitelerinde makaleler yazdım.
Devletin yatılı okuttuğu, laik-bilimsel ortamda eğitilen bir Atatürk öğretmeniyim.
1969 yılında Doğan Avcıoğlu’nun “Türkiyenin Düzeni”eserini satırlarını çizerek okuduktan sonra Türkiyenin bütün sorunlarının Atatürkçülükle çözüleceği sonucuna vardım. Atatürkün gösterdiği yoldan ayrılışımız inanılacak gibi değildi. Atilla İlhan’ın “Hangi Atatürk” kitabı ise bu alanda bilimli, bilinçli ve kararlı bir aydın olmama ilham kaynağım oldu.
Bu kutlu savaşımda bir yerim olursa, ne mutlu bana.