Besim Han hafifçe göğsünü dışa doğru verdi, kollarını vücuduna diklemesine yanlara uzattı, ellerini bilekten kırık vaziyette yer çekimine doğru bıraktı. Sağ ayağı geride, gözleri mahcup bir edayla yerde, biraz bekledi. Hüseyin’in tokmağı tüm gücüyle davula vurmasıyla birlikte parmakları arasındaki zillerini şakırdatarak gözlerini yerden kaldırdı ve titreyerek göbek atmaya başladı.
Bir dergide okumuştu Nevzat, şiddetle ilgili aklına takılan sorunun cevabını; ihkak-ı hak…
Dönüşü yoktur artık bu gidişin. Köçekçe, en kıvrak ritmiyle Nevzat’ı geçmişiyle buluşturacak, ikinci kez kaderini çizecektir.
İki kişilik cezaevi hücresinde, birbirlerine tutunarak ayakta kalmaya çalışan tıp doktoru Nevzat ile ‘mesleği’ jigololuk ve hırsızlık olan Sencer’in imkânsız dostluklarını hikâye eden “KÖÇEK/Herkese Kendi Rengindedir Ölüm”, okurları köçeklerin büyülü ve gizemli dünyasıyla tanıştırırken aynı zamanda insanlığın en eski dilemmasını sorguluyor.
Hak edilen bir ölüm var mıdır?
Ya da
Bir cinayeti hangi sebep haklı kılabilir?
Öyküde bu sorularla birlikte “İkilem” in içinde doğru olan değil, zamanın birikmiş tanıklığı, kendine bir yanıt arıyor.
Modern medeni insan, “Şiddetten uzak durmazsak onlardan ne farkımız kalır?” diyordu. Öyle ya, dünyada yeterince şiddet yok muydu zaten? Kurdukları matematik ne kadar doğruydu? Oysa levye adamlar, korkunun kokusunu alan köpekler gibidir. İçinizdeki cesaret uyanmazsa onların içindeki insanlık da ölecek.
Fuat Uğur’un üçüncü eserine adını veren ilk uzun hikâyesi “KÖÇEK/Herkese Kendi Rengindedir Ölüm” hayatı karşılayan öteki öykülerle birlikte yeniden edebiyatseverlerle buluşuyor.
“Kudret’i öldürdüm.”
“Öldürdün mü? Yani sen mi? Peki o kim? Kudret dediğin…”
“Kudret kocamdı…”
Dakikalarca mı sustuk, yoksa daha mı uzun sürdü, hatırlamıyorum. Kocası olduğunu bile bilmediğim bir kadını sevmiştim ve o karşımda, ayak topuklarını ovuşturarak, sarsıcı haberi “Gelirken alışveriş yaptım.” sükûnetiyle veriyordu.
Okur, her bir öyküde geçmişin ve geleceğin birbirine dolaşık halde ilerlediği, zamansız ve mekânsız hayatlara tanıklık ediyor. Vasil’le Fuâd’ı; Hürmüz’le Isabelle’i aynı cümlede buluşturan tesadüflerin nasıl kalıcı izler bıraktığını anlatan öyküler, bir yanıyla tanıdık bir yanıyla hiç fark edilmemiş yaşamlarla dolu.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.